17 Ekim 2011 Pazartesi

Kalbe kan hücum ederse...

Kalp çok garip bir organ... Organizmanın beyinden sonraki en önemli parçalarından biri. Tüm vücudun mekanizmasını tamamen durduracak derecede ölümcül güce sahip olduğundan, tehlikeli ve kesinlikle iyi korunması gereken önemli bir çark dişlisi...

Kalp ağrısı hususunda, hadisenin bilimsel tarafına bakarsak; ani duygu değişimleri, beyin fonksiyonlarına bağlı olarak kalp basıncını derhal tetikleyeceğinden; yüksek sevinç, heyecan ya da yüksek üzüntü durumları kalp basıncını arttıran ya da azaltan faktörlerdir. Tıp bilimi Cem Özer'in başına gelene "kırık kalp sendromu" demiş zaten. Bu sebeple, daha fazla irdelemenin, anlamsız araştırmalara girip de okur ruhunu daraltmanın bir manası yok.

Kalp ağrısı hususuna, hadisenin duygusal tarafıyla da anladığımız ölçüde bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Şöyle ki;
iki eş arasındaki ayrılıktan kalbin etkilenme derecesi kişiye / kişilere göre ya da yaşanmışlıklara oranla değişkenlik gösterebilir. Zira eşlerden biri, diğerinden -boşanmış olsalar bile- daha hastalıklı yani daha "bağımlı" olabilir. Bağımlılık anlayışının, hele ki "bir insana bağımlılık" anlayışının ne derece tehlikeli bir kişilik bozukluğu olduğu kuramından yola çıkarsak; Cem Özer'i hasta eden kalp ağrısını hem duygusal, hem psikolojik, hem de fizyolojik olarak tanıma şansı edinebiliriz, evet bunu yapabiliriz...

Her insan gibi, her ilişkinin de bir sonu vardır. Yaşadığımız ve yaşarken bize eşlik eden her duyguyu da zamanla tüketmemiz bundandır. İnsan ilişkilerinin bile, kapitalizmin düzen anlayışıyla aşırı bir acelecilikle yenilip yutulduğu bu dönemde, uzun sürmüş ve bitmiş bir birlikteliğin ardından kendini hasta edecek derecede üzmek; açıkcası bana çok mantıklı gelmiyor. Sanırım böyle durumlarda bir uzman desteğine ya da bünyeye uzman desteğinde zerk edilecek belli oranlarda lityuma ihtiyacımız olabilir.

Bu yüzden hadisenin özünü oluşturan ve "hasta eden"kavramını, "sevdiği kadını başka bir adama kaptırmış" olmanın verdiği hırsla cereyan eden ve neticesinde fizyolojik olarak dışa vurulmuş önemli/önemsiz bir kırıklık olarak algılıyorum.

Üzülmeyin arkadaşlar... Hırs yapmayın...

Hayat kısa.. çok kısa.

...üç günlük kısacık yaşamınızda, bir gününüzü gidenin ardından ağlamakla, ahlayıp vahlamakla ve ne bileyim boşa kürek sallamakla harcamayın.

Bilin ki:

Gitmek, gitmektir... İşte hepsi bu.

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder